Ağız ve Diş Sağlığı
Diş ve diş eti hastalıkları, ülkemizde ve dünyada en önemli sağlık sorunları arasına yer almaktadır. Hayatı doğrudan tehdit etmediği için ağız ve diş sağlığına gereken önem verilmemektedir.
Ağız, sindirim kanalının girişidir. Her ne kadar önemsenmese de, ağızdaki olumsuzluklar diş sağlığının bozulmasına ve sindirimin olumsuz etkilenmesine yol açabilir.
Besinleri parçalaması, öğütmesi görevlerinin yanı sıra konuşmada ve estetik görünüm açısından dişlerin hastaların hayatına önemli etkileri vardır. Eksik dişler, kişilerin bazı sesleri çıkarabilmelerini zorlaştırır, çiğnemede ve ısırmada zorluklar oluşturur.
Dişlerin gelişim süreci içerisinde, ilk çıkan süt dişleri bebek 6. ayını doldururken çıkar. Çocukluk dönemine doğru süt dişleri düşmeye başlar ve yerini kalıcı dişlere bırakır. Bu süreç, 12 yaşa kadar devam eder. Erken kaybedilen süt dişleri, çene gelişimini olumsuz etkileyerek konuşma bozukluklarına ve estetik bozukluklara yol açar. Bu yüzden, kalıcı dişler üzerinde yapılan her türlü tedavi süt dişlerine de yapılabilmektedir.
Ağız ve diş sağlığı alanında en önemli sayılabilecek iki hastalık diş çürükleri ve diş eti iltihaplanmalarıdır. Diş eti hastalıkları kimi zaman diş yuvasının bulunduğu çene kemiğinin erimesine kadar ilerleyen bir etki yaratabilir. Diş sağlığının bozulması, vücuttaki diğer organları da etkileyebilir.
Dişler neredeyse bütün sistemleri olumsuz etkileyebilecek sürekli enfeksiyon odağı haline gelebilir. Kalp, böbrek, eklemler gibi yapılarda önemli sağlık sorunlarına yol açabilen enfeksiyonlara kaynaklık edebilir.
Ağızda ve dişlerde yapısal ve işlevsel herhangi bir bozukluğun olmaması, ağız ve dişlerin görevlerini tam olarak yapabilmeleri durumu “ ağız ve diş sağlığı”nın varlığını gösterir.
- Diş beyazlatma,
- Diş çekimi,
- Estetik diş,
- Diş dolgusu,
- Gece plağı,
- İmplant,
- Kanal Tedavisi,
- Porselen Kron,
- Zirkonyum.
Hastalarımıza,
- Gebelik öncesi ve gebelik döneminde ağız ve diş sağlığı hizmeti,
- 4 yaş ve üzeri çocuklara renkli kompomer uygulamaları dahil olmak üzere çocuklarda ağız ve diş sağlığı hizmeti,
- Sindirim sistemi bozukluğu tecrübe eden hastalara ağız ve diş sağlığı hizmeti
- Kalp, böbrek, şeker hastalığı gibi kronik hastalığı bulunan hastalara ağız ve diş sağlığı hizmeti,
- Kronik yorgunluk sendromu bulunan hastalara ağız ve diş sağlığ hizmeti verilmektedir.
Engelli hastalar ve çocuklar için genel anestezi ve sedasyon ile tedavi de hastanemizde yapılmaktadır.
1. Ev Beyazlatma (Home Bleaching)
Ağız ve diş sağlığı doktoru, hastadan alınan ölçü ile bir kalıp hazırlar. Hasta, bu kalıbın içerisine beyazlatıcı ajanı yerleştirir ve günde 6 – 8 saat süreyle, tercihen uyku sırasında, ağız içerisine takarak bekletir. Tedavi süresi, başlangıç diş rengine ve tedavi esnasında renkteki açılmaya bağlı olarak 1 ila 4 hafta arasında sürmektedir.
2. Ofis Beyazlatma (Ofis Bleaching)
Ağız ve diş sağlığı uzmanı, muayenehane ortamında işlemi uygular. İşlem sırasında öncelikle diş etlerini koruma altına almak esastır. Sonrasında beyazlatma ajanı dişler üzerine uygulanır.
Güçlü bir ışık kaynağı yaklaşık olarak 20 dakika süreyle dişler üzerine tutularak işlem tamamlanır. Dişlerdeki renk değişikliğine göre aynı işlem belirli periyotlarla 2 ya da 3 kez uygulanır.
Ofis beyazlatmasında dişlerde görülen beyazlık, ev beyazlatmada görülen beyazlığa göre daha kısa sürede fark edilebilir.
Beyazlatma işlemi, hamile ve çocuklar hariç, renklenmeye bağlı problem yaşayan herkese uygulanabilir. Beyazlayan dişler, doğru bakımla aynı beyazlıkta uzun süreler kullanılabilir.
Diş hekiminin diş çekimi kararı vermesi, aşağıdaki durumlardan herhangi birinin söz konusu olmasına bağlıdır.
- İleri derecede çürük ve madde kaybı yüzünden tedaviyle kurtarılamayacak dişler.
- Çarpma sonucu, tedavisi mümkün olmayacak şekilde kırılan dişler.
- Kanal tedavisine rağmen kurtarılamayan apseli dişler.
- İleri derece diş eti iltihabı nedeniyle sallanan dişler.
- Zamanında düşmeyen süt dişleri.
- Aşırı konum değişikliği nedeniyle sorun yaratan dişler
- Kist ya da tümör içindeki dişler.
- Tam sürememiş, gömülü ve sorun yaratan dişler.
Kısmen çıkan dişlerin çevresine bakteriler girerek, enfeksiyona neden olabilir. Dişi çevreleyen kemiğe yayılarak, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Gömülü dişler, çıkabilecekleri yeterli yer olmamasına rağmen diş eti dokusunu zorlamaya devam etmesi halinde, yol açtığı sürekli basınç, yakındaki diş köklerine de hasar verebilir.
Gömülü dişin çekilmesi, oluşabilecek enfeksiyonu, yandaki dişte ve kemikte meydana gelebilecek hasarı ve ileride ortaya çıkabilecek aşırı ağrıları önleyebilir.
- Yer darlığı nedeniyle ortodontik tedaviye imkan vermeyen sorunsuz dişler.
Diş çekiminden önce, mutlaka ilgili bölgeden bir röntgen alınmalıdır. Röntgende, çekilecek dişin ve çevresindeki anatomik oluşumların ayrıntılı şekilde görülmesinin, hastanın medikal ve dental hikayesinin öğrenilmesinin ve çekime engel herhangi bir durum saptanamamasının ardından etkili bir anestezi yapılarak çekim işlemine geçilebilir.
Diş çekim işlemi, genel itibariyle kuvvet gerektiren bir işlem değildir. Hatta aşırı kuvvet uygulamak olumsuz sonuçlar bile doğurabilir. Diş çekimi, teknik bilgi ve beceri gerektiren bir girişimdir.
Diş çekimi öncesinde ve sonrasında, hekiminizin önerilerine uymak önemlidir. Örneğin çekim öncesi profilaktik amaçlı antibiyotik alımı önerildiyse, kesinlikle kullanılmalıdır. Diş çekimi sonrası yara bakımıyla ilgili yönlendirmelere uymak mühimdir; aksi halde enfeksiyonlu ve çok ağrılı yaralar oluşabilir.
döndükten sonra nefes borusundaki tüp nazikçe çıkartılır.
Gece koruyucusu veya gece plağı, uyku sırasında çenenin sıkılması ve gıcırdatılması ile dişlerde oluşabilecek aşınmaları engellemek için tasarlanmış özel bir ağız plağıdır.
Bruksizmin, veya bilinen diğer adıyla diş gıcırdatmasının nedenleri arasında dişler arasındaki kapanış ilişkisinin bozulması ya da santral sinir sistemindeki bir hastalığın olabileceği ileri sürülmektedir. Duygusal stres de bruksizmin oluşmasında önemli bir faktördür. Hatta stres, bruksizmin hem oluşum nedeni, hem de durumun şiddetini artıran en önemli faktörlerden biri olarak değerlendirilmektedir.
Toplumumuzda yaygın olarak görülen bir rahatsızlık olan bruksizm, hastanın yakınları tarafından fark edilen bir hastalıktır. Diş gıcırdatma olarak da bilinen bruksizm, tehlikeli bir durumdur. Uyurken kişinin ağzından rahatsız edici seslerin çıkmasına ek olarak, bazı durumlarda uyanık hallerde de diş sıkma durumu görülebilir.
Diş gıcırdatma problemini ve diş gıcırdatmanın yol açabileceği rahatsızlıkları engellemek adına ‘gece koruyucusu’ olarak da adlandırılan silikon içerikli maddeden yapılmış diş plakları kullanılabilir. Genel tedavide gece plağı kullanılırken, ek olarak kas gevşetici, psikolojik terapi, eksik dişlerin ya da hatalı dolguların yenilenmesi gibi işlemler de uygulanabilir.
Gece plağı, hastanın çenesinin anatomisine göre alt, üst veya hem alt hem de üst çeneye uygulanacak şekilde oluşturulur. Diş ölçüsü, diş hekimi tarafından alınır ve bir model üzerinde çalışılır. Böylece, dişlere uyum elde edilerek rahat kullanım ve koruma sağlanabilir. Gece plağı genellikle uyku esnasında kullanılır ancak bazı durumlarda gündüz kullanım da gerekebilir.
Dental implant, eksik olan dişlerin fonksiyon ve estetiğini tekrar sağlamak amacıyla çene kemiğine yerleştirilen ve ağız içine uygun bir malzemeden yapılan yapay diş köküdür. Geleneksel kaplama, köprü ve damak protezlerine göre çok daha güvenli, fonksiyonel ve alternatif bir tedavi şeklidir.
Diş implantları, insan vücudu ile tamamen uyumlu küçük titanyum vida ve üzerine gelen abutment ile birleştirildikten sonra; metal, porselen, zirkonyum veya porselen kron yapılarak uygulanmaktadır.
İmplant tedavisi bir ya da birden fazla diş kaybı bulunan hastalara yapılabilir. İmplantlar, çene kemiği yeterli genişlikte ve yükseklikte, diş eti sağlığı yerinde olan, anatomik ve sistemik olarak herhangi bir engeli olmayan ve çene kemiği gelişimini tamamlamış her hastaya uygulanabilir. İmplant tedavisi olmuş hasta, aynı gün normal hayatına dönebilmektedir.
İmplant tedavisine klinik ortamda ve lokal anestezi yapılarak başlanmaktadır. Cerrahi operasyonlara karşı endişe duyan ya da fazla sayıda implant uygulanacak hastalarda ise sedasyon ve lokal anestezi kullanılarak implant işlemi gerçekleştirilir.
Anestezi işleminden sonra cerrahi operasyonla diş eti açılarak çene kemiği ortaya çıkarılır. Ortaya çıkan çene kemiğine öncelikle küçük çaplı rehber deliği açılır. Daha sonra rehber delik yavaşça genişletilerek implantın yerleştirileceği forma uygun hale getirilir. Çene kemiğindeki deliğin aşamalı olarak genişletilmesi sayesinde kemik üzerinde oluşacak travmatik etki de azaltılmış olur. Daha sonra çene kemiğinde açılan boşluğa implant vidalanarak yerleştirilir.
İmplant cerrahisinden sonra oluşabilen ağrılarda hasta ağrı kesiciler kullanmalıdır.Yara olan bölgenin postoperatif bakımı önemlidir.Bu konuda hekimin uyarılarına uyulmalıdır.Yerleştirilen implantın çene kemiğiyle kaynaşması için kullanılacak implant çeşidine göre 2 ila 6 ay arasında bir bekleme süresinden sonra protezin üst yapısı hazırlanabilir.
Zirkonyum alt yapılı kronlar, içinde bulunan zirkonyum oksit sayesinde, ışığı geçirmediği için metal alt yapılı kronlara göre çok daha estetiktir. Metal alt yapılı kronların içeriğinde bulunan nikel ve krom, alerjik reaksiyon geliştirebilir.
Zirkonyum oksit, biyolojik olarak insan vücuduyla daha uyumlu olduğu için, diş etleri uzun vadede çok daha sağlıklı kalır. Metal alt yapılı kronlar, içindeki materyallerden dolayı diş eti hizasında morarma denen renklenmelere, ilerleyen dönemlerde diş eti çekilmelerine, erken diş çürüklerine ve diş kayıplarına neden olabilir.
Tüm bunların yanında, metal alt yapılı kronlar, zirkonyumlara oranla daha kuvvetli ve dayanıklı olduğu için çok daha fazla tercih edilir. Zirkonyum alt yapılı kronlar ise, daha çok ön bölgelerde yer alan dişlerin tedavisinde tercih edilir.
Ağız ve diş sağlığı tıbbi birimimizde verilen hizmetleri; koruyucu diş hekimliği ve tedavi uygulamaları olarak ikiye ayırabiliriz.
Çocuklar için koruyucu diş hekimliği, ilk dişin çıkmasından 6 ay sonra başlayan ve ömür boyu devam edecek bir süreçtir. Koruyucu diş hekimliği uygulamaları çocuğun ve tüm ailenin ağız ve diş sağlığını korumak için hekim ile anne-babanın işbirliği halinde olmasını gerektiren uygulamalardır.
Çocukluklara sunulan koruyucu diş hekimliği hizmeti aşağıdaki uygulamaları kapsamaktadır;
- Düzenli diş hekimi kontrolü,
- Diş gelişiminin takip edilmesi,
- Doğru ve düzenli diş fırçalama alışkanlığının kazandırılması,
Çocukluk döneminde diş fırçalama alışkanlığı edinen kişilerin dişlerinden bakteriyel plağın uzaklaştırılması ile ağızdaki bakteri sayısı %95 oranında azaltılabilir.
Bu amaçla, çocukların ağız ve diş sağlığı konusunda bilgilendirilmesi, doğru hijyen alışkanlıkları konusunda davranışsal olarak eğitilmeleri, düzenli hekim kontrollerine yönlendirilmeleri yapılmaktadır.
- Doğru diş ipi kullanma alışkanlığının kazandırılması,
- Çocuğun çürük risk değerlendirilmesinin yapılıp, gerekli önlemlerin alınması,
- Florit uygulamalarının yapılması,
- Fissür örtücü uygulamaları,
Çürüğe hassas, plak birikimine uygun anatomik bölgelerin rezin-cam iyonomer gibi bir materyal ile kapatılması işlemi fissür örtücü olarak tanımlanabilir. Derin ve riskli fissür yapıları için önerilen uygulamalardır.
- Uygun beslenme alışkanlığı kazandırma,
Çocuklarda beslenme ile ilgili temel yaklaşım; neyi yemeyecekleri değil, neyi yemeleri gerektiğinin tarifi ile ilgilidir. Öğünler arası şeker tüketiminin engellenmesi, alınan şeker miktarı ve yapışkan şekerlerin azaltılması, içilen su, tüketilen meyve ve sebze miktarının artırılması için çalışmalar yapılır.
- Spor yaralanmalarından korunmak için ağız koruyucularının kullanım eğitimi,
- Parmak emme, dil emme, tırnak yeme, emzik kullanma gibi kötü alışkanlıkların tespiti ve önlenmesi,
- Koruyucu ve durdurucu ortodontik tedaviler.
Toplumların gelişmişlik düzeyleri sadece ekonomileri ya da kişi başına düşen gelir düzeyi ile değil, eğitim ve sağlık ölçütleri de göz önünde tutularak değerlendirilmektedir. Ağız ve diş sağlığı, bireyin vücut sağlığını doğrudan etkileyen bir faktördür.
Öncelik tanınan sağlık sorunlarına ek olarak, vücut sağlığının bir parçası olan ağız ve diş sağlığı korunmadığında da birçok hastalık ortaya çıkmaktadır. Tüm sağlık konularında olduğu gibi ağız ve diş sağlığı ile ilgili hastalıklarda da tedaviden çok koruyucu önlemlere ağırlık verilmesinin gerekliliği genel kabul görmektedir.
Diş çürüğü ve diş eti hastalıkları, hayat boyu maruz kalınabilecek hastalıklar olduğu için koruyucu yöntemlerin de hayat boyu devam etmesi gerekmektedir. Koruyucu yöntemlerin etkin bir şekilde uygulanmasıyla diş çürüğü ve diş eti hastalıklarının azaltılması mümkündür.
Ortodonti, diş hekimliğinin diş ve yüz düzensizliklerinin teşhis ve tedavisi ile ilgilenen uzmanlık dalıdır. Ortodontik tedavi her yaşta uygulanabilir. Eğer, hastada iskeletsel bir problem yoksa, sadece dişlerinde çapraşıklık varsa; bu bozukluklar, her yaşta ortodontik tedavi ile düzeltilebilir. Hastanın yaşı sadece hareketin ve tedavinin süresini etkiler.
İskeletsel bir sorun varsa, ergenlik döneminin sonuna kadar bu bozuklukların tedavisi ortopedik tedavi yaklaşımları ile düzeltilmelidir. Çünkü yetişkin döneminde görülen iskeletsel sorunlar, ancak ortognatik cerrahi operasyonlar ile beraber yürütülen ortodontik tedavi ile düzeltilebilir.
Günümüzde diş çürüklerini tamamen engelleyebilecek ilaç ya da aşı henüz bulunmamış olsa da, düzenli ve etkin fırçalamanın, önleyici uygulamalar ile desteklendiği durumlarda sağlıklı dişlere sahip olmak mümkündür.
Sabah kahvaltısından sonra ve akşam yatmadan önce dişlerin fırçalanması, diş ipinin düzenli kullanılması diş çürüğünü önlemedeki en etkili yoldur. Yiyecek artıkları, en çok dişlerin çiğneme yüzeylerindeki girintilerde ve dişlerin birbirine değdiği ara yüzeylerde biriktiği için, doğru diş fırçası seçimi önemlidir.
Şekerli yiyecekleri ana öğünlerde tüketmeye çalışmak ve yemek aralarında şekerli yiyecekler tüketmemeye özen göstermek de diş çürüğünü önlemede bir diğer yöntemdir.
Ağız ve diş sağlığı kontrollerinin düzenli aralıklarla yapılması, çürüğün erken dönemde yakalanması için en etkili yoldur.
Şekerli ve unlu yiyeceklerle bakterilerin beslenmesi sonucunda çürükler oluştuğuna göre, herkes için bir tehlike var demektir. Ancak, beslenme programında karbonhidratlı ve şekerli yiyecekleri çok yüksek oranda tutanlar, içtikleri sudaki florür oranı çok olan kişiler çürük tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Vücut, bakteri plağı tarafından oluşturulan asite karşı doğal bir savunma mekanizması olarak tükürük oluştursa da tek başına çürüğü önleyemez. Tükürük akışını ve miktarını azaltan hastalıklar ya da ilaçlar, çürük oluşumunu hızlandırmaktadır.
Günümüzde diş çürüklerini tamamen engelleyebilecek ilaç ya da aşı henüz bulunmamış olsa da, düzenli ve etkin fırçalamanın, önleyici uygulamalar ile desteklendiği durumlarda sağlıklı dişlere sahip olmak mümkündür.
Sabah kahvaltısından sonra ve akşam yatmadan önce dişlerin fırçalanması, diş ipinin düzenli kullanılması diş çürüğünü önlemedeki en etkili yoldur. Yiyecek artıkları, en çok dişlerin çiğneme yüzeylerindeki girintilerde ve dişlerin birbirine değdiği ara yüzeylerde biriktiği için, doğru diş fırçası seçimi önemlidir.
Şekerli yiyecekleri ana öğünlerde tüketmeye çalışmak ve yemek aralarında şekerli yiyecekler tüketmemeye özen göstermek de diş çürüğünü önlemede bir diğer yöntemdir.
Ağız ve diş sağlığı kontrollerinin düzenli aralıklarla yapılması, çürüğün erken dönemde yakalanması için en etkili yoldur.
- Öncelikle ellerinizin temiz olduğuna emin olunuz.
- Kuru diş fırçası üzerine, bezelye büyüklüğünde diş macunu koyunuz.
- Dişler kapalı pozisyondayken kısa ve nazik hareketlerle, bir dişe 8 – 10 kez temas ederek, sol arka dişlerden sağ arka dişlere doğru tüm dişlerin ön yüzeylerini daireler çizerek fırçalayın.
- Üst dişlerin damağa bakan yüzeylerini diş etinden dişe doğru süpürme hareketi ile ve üst ön dişlerin iç taraflarını fırçayı dik tutarak diş etinden dişe doğru süpürme hareketi ile fırçalayın. Fırçanın her dişe 8 – 10 kez temas ettiğinden emin olunuz.
- Sağ ve sol üst çenedeki dişlerin çiğneyici ve ısırma yüzeylerini ileri geri hareketlerle fırçalayın.
- Alt dişlerin dile bakan iç yüzeylerini diş etinden dişe doğru süpürme hareketiyle ve alt ön dişlerin iç taraflarında fırçayı dik tutarak diş etinden dişe doğru süpürme hareketiyle temizleyin. Fırçanın her dişe 8 – 10 kez temas ettiğinden emin olunuz.
- Sağ ve sol alt çenedeki dişlerin çiğneyici ve ısırma yüzeylerini ileri geri hareketlerle fırçalayın.
- Dil yüzeyini arkadan öne doğru fırçalayın ve ağzınızı 2 – 3 kez bol su ile çalkalayınız.
Diş fırçanızı iyice temizledikten sonra ve kuruması için temiz bir kaba dik olarak bırakın. Diş fırçanızın başkalarının fırçalarıyla temas etmemesine özen gösterin.
Ağız ve diş sağlığını korumak için erken tanı oldukça önemlidir. Bu sebeple her yıl en az iki kez bir diş hekimine muayene olunması tavsiye edilir. Diş çürüklerinin önlenmesi için sularda yeteri kadar flor olması, düzenli olarak dişlerin fırçalanması, diş ipi kullanılması gerekir. Aşırı tatlı, şekerli yiyecek ve içeceklerden uzak durulması ve bu tür gıdalar tüketildiğinde dişlerin fırçalanması önemlidir.
Ağızda mevcut olan bakterilerden oluşan bakteri plağı, şekerli ve unlu yiyeceklerden ağızda kalan parçalar asit oluşturabilmektedir. Oluşan bu asitler, dişlerin mineral doksunu çözüp dişin minesinde bozulmalara yol açar ve sonucunda diş çürüğünün başlamasına neden olur.
Diş çürükleri bazen siyah veya kahverengi bir nokta olarak dişte görülür. Fakat en net cevap röntgen filminde belli olur. Diğer çürük belirtileri, ağızda kalıcı koku veya kötü tat, hassasiyet, sıcak, soğuk veya şekerli içecekler tüketildiğinde hissedilen ağrı, diş üzerinde beyaz nokta.
Diş çürüğü erken teşhis edilen hastalarda florür tedavisi ile diş minesi onarılabilir. Erken teşhis edilemeyen durumlarda en sık tercih edilen yöntem diş dolgusudur. Oldukça hızlı bir işlemdir, dişin çürük kısmı tamamen kazınır ve dolgu malzemesi ile doldurulur. Çok daha şiddetli durumlarda diş çürüklerinin temizlenmesinin ardından taç veya diş kronu tedavisi uygulanır.
Hamileliğin erken safhalarında diş etlerinde şişlikler, kızarıklıklar gözlenebilir. Diş eti oldukça hassastır ve kolayca kanar. Hamilelik sırasında kadınların diş etlerinde oluşan bu değişiklikler hamilelik gingivitisi olarak adlandırılır, östrojen ve progesteron hormon salgılarının artmasından kaynaklanır. Hamilelik gingivitisi, genellikle hamileliğin 2. ayında başlayıp 8. ayında en üst seviyeye çıkar; doğumdan sonra kendiliğinden iyileşir.
Hamilelik sırasında bebeğin organ gelişim evresi olan ilk üç ayda, etkili diş tedavisinden kaçınılmalıdır. Bu yüzden, diş tedavileri üçüncü aydan sonrasına ertelenmelidir. Diş tedavileri için en uygun dönem gebeliğin 4. ayı 5. ayı ve 6. ayıdır. Gebeliğin son üç ayı da, ilk üç ay gibi hassas bir dönemdir. Bu yüzden, 4 – 6 ay arasında yapılmamış ve acil olmayan diş tedavileri doğum sonrasına bırakılmalıdır.
Diş ya da diş eti iltihabı gibi acil durumlarda, diş tedavisinin olumsuzluklarıyla kıyaslandığında; var olan enfeksiyonun bebeğin gelişimini daha fazla etkileyebileceğinden dolayı diş tedavisi uygulanmalıdır.
Hamilelik sırasında birçok ilacın kullanılmaması ya da kontrollü kullanılması tavsiye edilse bile, diş tedavilerinde kullanılan lokal anesteziklerin herhangi bir yan etkisi rapor edilmemiştir. Lokal anestezi kullanımında, üretici firmanın önerileri doğrultusunda hareket edilmelidir. Herhangi bir uyarı yoksa, hamile kadına lokal anestezik ilaç verilmesinde bir sakınca yoktur. Ağrı kesici konusuna gelecek olursak, gebelik sırasında zararı olmayan ağrı kesiciler kullanılabilir.
Hamilelik döneminde kullanılmaması gereken bazı antibiyotik türleri bulunmaktadır. Ancak, özellikle Penisilin ve türevleri antibiyotiklerin kullanılmasının bebek için herhangi bir sakıncası yoktur.
Bebeğin dişlerinde renklenmelere neden olabilecek antibiyotik grubu “tetrasiklinler”dir. Tetrasiklinler, gebelikte kullanılmaması gereken antibiyotik türlerindendir. Tetrasiklinler dışındaki antibiyotiklerin bebeğin dişlerinde renklenme yaptığı kanıtlanmamıştır.
Hamilelik döneminde, tedavi için çok gerekli ise ağız içinden 1 – 2 röntgen çekimi yapılabilir. Her ne kadar ağız ve diş sağlığı tıbbi biriminde çekilen röntgenlerde verilen radyasyon miktarı az ve karın bölgesine çok yakın olmasa da, gelişmekte olan bebeğin ışın almasını önlemek için mutlaka kurşun önlük kullanılması önerilmektedir. Zorunlu bir durum yoksa, bu işlem doğum sonrasına ertelenmelidir.
Ağız içinde bulunan dişler süt ve daimi dişler olarak iki gruba ayrılır.
Süt dişleri toplamda 20, daimi dişler ise 32 adettir. Toplumumuzda süt dişleri gereksizdir gibi yanlış bir kanı bulunmaktadır. Bu yanlış inanışın oluşmasındaki temel neden, süt dişlerinin düşüp yerine daimi dişlerin gelecek oluşudur.
Oysa, süt dişleri ağızda bulunduğu sürede pek çok görevi de üstlenmektedir. Süt dişlerinin ağızda bulunduğu dönem, çocuklukta büyüme ve gelişmenin en aktif olduğu dönemdir. Kesme ve öğütme fonksiyonları ile sindirim sisteminin ilk basamağını oluşturan süt dişleri, beslenmeyi ve buna bağlı olarak da büyüme ve gelişmeyi etkiler. Süt dişleri, alttan gelen daimi dişlerin dental arktaki yerlerini korurlar. Diğer bir deyişle doğal yer tutucu görevleri vardır.
Süt dişi travmaları, sıklıkla okul öncesi dönemde, özellikle küçük çocukların dengelerini sağlamakta zorluk çekmeleri nedeni ile görülür. Araştırmalar, görülme sıklığının %11 ile %30 arasında değiştiğini göstermektedir. Bu oranlardaki farklılıkların hekime başvurma oranının düşük olmasından kaynaklandığı bildirilmiştir.
1 – 3 yaşlarında, fiziksel aktivitenin artması ile doğru orantılı olarak süt dişi travmalarının görülme sıklığı artar. Erkek çocuklarda daha yaygın görülmektedir. Kalıcı dişlerde travma görülme sıklığının ise %22 oranında olduğu ve 8 – 11 yaş arasında sıklıkla görüldüğü saptanmıştır.
Süt dişi travmasının ortaya çıkış zamanı ve dişin ne kadar bir etkiye maruz kaldığı tedavi planını etkiler. Travmanın nerede olduğu tetanoz profilaksisi açısından önemlidir.
Diş travmalarının olası zararlarından korunmak için travma şekli ve büyüklüğü nasıl olursa olsun; bilinç kaybı, kanama, denge kayıpları, baş ağrısı, kusma, bulantı, konuşma zorlukları gibi genel sağlık durumu ile ilgili bir problemi yoksa bile en kısa sürede mutlaka bir diş hekimine, mümkünse bir çocuk diş hekimine başvurulmalıdır.
Aileler ve çocuklarla ilgilenen ağız ve diş sağlığı uzmanına düşen birinci görev, diş travmalarına karşı hazırlıklı olmaktır. Bu hazırlık, acil durumlarda ne yapılması gerektiğinin bilinmesi ve acil durumlarda ulaşılacak hekimin bilinmesi açısından önemlidir. Ayrıca, çocuklara spor yaparken takabilecekleri ağız koruyucu aparey ve kask, arabada kemer ve koltuk, evde ise düşmeyeceği ortamlar sağlanmalıdır.
Travma ile diş hekimine başvuru arasında geçen süre, tedavinin başarısını etkileyen en önemli unsurdur. Eğer diş kırıldıysa ve kırık parça bulunabildiyse, kırık parçayı hemen bir süt içerisine koyarak mümkün olan en kısa sürede, tercihen ilk 1 saat içerisinde, diş hekimine başvurmak gerekmektedir.
Diş Aşınmaları
Hayatımız boyunca dişlerimiz pek çok kimyasal ve fiziksel etkenlere maruz kalmaktadır. Bunun neticesinde dişlerde çürük, travma ve aşınmalar meydana gelebilmektedir. Diş aşınmaları abrazyon, atrizyon, abfraksiyon ve erozyondur.
Atrizyon, fonksiyonel veya fonksiyon dışı hareketlerde, arada herhangi bir madde olmadan, dişlerin temasta olduğu bölgelerde meydana gelen fizyolojik aşınma olarak tanımlanır.
Abrazyon, ağız içerisine sokulan yabancı cisimlerin dişlerle teması sonucu oluşan diş aşınmasıdır.
Abfraksiyon, sentrik dışı okluzal kuvvetlerin kole bölgesinde yarattığı gerilme kuvvetlerinin neden olduğu kama şekilli lezyonlardır.
Erozyon, fiziksel veya mikrobik etki olmaksızın, ağıza giren asitlerin diş dokusunda yarattığı kayıp olarak tanımlanmaktadır.
Periodontal hastalıklar, diş eti ve dişleri destekleyen diğer dokuları etkileyen iltihabi hastalıklardır. Erişkinlerde diş kayıplarının %70`inden periodontal hastalıklar sorumludur. Bu hastalıklar, erken dönemde teşhis edildiklerinde kolay ve başarılı bir şekilde tedavi edilebilir.
Periodontal hastalıklar, diş eti iltihabı (gingivitis) ile başlar. Yani gingivitis periodontal hastalığın erken dönemidir. Bu dönemde diş etleri kanar, kırmızılaşır ve hacim olarak büyür.. Erken dönemde çok fazla rahatsızlık vermeyebilir. Ancak, tedavi edilmezse, hastalık periodontitise ilerleyerek diş etinde ve dişleri destekleyen çene kemiğinde geriye dönüşsüz hasarlar oluşturabilir.
Periodontitis, periodontal hastalıkların daha ilerlemiş bir safhasıdır. Dişleri destekleyen diğer dokularla birlikte çene kemiğinde de hasar oluşur. Hastalık ilerledikçe dişler sallanmaya başlar, hatta düşmeye kadar gidebilir.
Türkiye popülasyonun büyük bir kısmında görülen diş eti hastalıklarından biri de diş eti çekilmesidir. Diş eti çekilmesi, dişi çevreleyen, kemiği örten diş eti dokusunun çeşitli sebeplerden dolayı konumunun değişerek diş kök yüzeyinin açılmasıdır.
Diş eti çekilmesi, estetik ve hassasiyet şikâyetlerine sebep olabilen ve oldukça sık karşılaşılan bir problemdir. Diş eti çekilmesi, genellikle tedavi edilmeyen diş hastalıklarının ve oluşan diş taşlarının temizlenmemesinden kaynaklanmaktadır.
Diş eti çekilmesi tedavi edilmediğinde, ilerleyerek diş kaybına kadar gidebilir. Diş eti çekilmesi tedavisinde koruyucu, idame edici veya cerrahi yöntemler kullanılmaktadır.
Dentin aşırı hassasiyeti veya diş hassasiyeti yaygın bir diş problemidir. Diş eti çekilmesi ve diş minesi aşınması gibi yaygın problemlerin sonucu olarak zaman içerisinde gelişebilen bir durumdur.
Diş hassasiyeti çoğunlukla 20 – 50 yaş arasındaki bireylerde görülür. Diş hassasiyeti, genellikle dişin daha yumuşak iç kısmı olan “dentin” açığa çıkmasıyla başlar. Dentin, diş minesi ve diş etlerinin altında bulunur.
Asitli yiyecek ya da içeceklerin düzenli olarak tüketilmesi de diş minesini aşındırır ve dişlerde hassasiyet oluşmasına neden olabilir. Diş hassasiyeti yaşamamak için, asitli yiyecekleri ve içecekleri sınırlı miktarda tüketmek gerekir. Uykusunda dişlerini sıkan ya da gıcırdatan kişilerin de diş hassasiyeti yalaması çok yaygın bir durumdur.
Binlerce mikroskopik kanal, dentin içinden diş merkezine doğru gider. Dentin açığa çıktığında, soğuk içecekler gibi dış tetikleyiciler dişin hassas bölgelerini uyararak dişte kısa süreli rahatsızlığa yol açabilir.
Diş ve diş eti yapıları kişiler arasında farklılık gösterebilir. Bu nedenle, üreticiler birçok farklı diş fırçası türü geliştirmiştir. Eğer hassas dişleriniz varsa ve sert diş fırçası kullanıyorsanız dişlerinize zarar verebilirsiniz. Bu yüzden, diş fırçası seçimi konusunda diş hekiminizin tavsiyesine başvurmalısınız.
Yanlış diş fırçası kullanımının yanı sıra, çok sert bir şekilde diş fırçalamak da dişlere zarar verir. Bazı kişiler dişlerini daha sert şekilde fırçaladıklarında, daha iyi temizlediklerini ya da dişlerinin daha beyaz olacağını zannederler. Oysa bu, dişlere ve diş etlerine zarar vermekten başka bir işe yaramaz.
Ağız ve Diş Sağlığı Branşında Görev Yapan Doktorlarımız