Şeker hastalığı, pankreas dokusundan salgılanan insülin hormonunun yetersiz veya etkisiz olmasına bağlı kan şekerinin yükselmesidir. Kan şekerinin yüksekliği vücut damarlarının özelliklede küçük damarların yapısını bozarak tahribata neden olur. Tip 1 ve tip 2 diye 2 gruba ayrılmaktadır. Tip 1 diyabet çoçukluk veya genç insanlarda görülürken tip 2 diyabet 40 yaşın üstündeki erişkinlerde görülür.
Şeker Hastalığı Gözü Nasıl Etkilemektedir?
Göz hastalıkları üzerinde, şeker hastalığı kan damarlarını etkilediği için tüm vücudu tutabilmektedir.
Göz küçük kan damarlarından zengin bir organ olması nedeniyle göz sıklıkla tutulan bir organdır. Gözün arka tabakası olan retina dokusundaki damarlarda tahribat yaparak diyabetik retinopati oluşturabilir. Katarakt oluşumu bu hasta grubunda daha sık ve erken olmaktadır. Göz tansiyonu gelişimi şeker hastalarında daha sık olmakta ve tedaviye direnç daha fazla olmaktadır.
Diyabetik Retinopati Nedir?
Diyabetik retinopati şekere bağlı göz hastalıkları içinde en sık görüleni ve ülkemizde körlüğün önemli nedenidir. Gözün arka bölümünde ışığa hassas bir doku olan retinadaki kan damarlarının harabiyeti neticesinde oluşur. Bunun sonucunda kanın sıvı kısmı damar dışına çıkabilir, ödem dediğimiz su toplanmasına neden olabilir veya retina yüzeyinde anormal yeni damarlar oluşarak göz içine kanamalar oluşabilir.
Genelde iki göz de etkilenir. Hastalığın başlangıcında, hastanın hiç şikayeti olmayabilir. Ancak ilk kez muayene edilen hastaların yarısında hafif veya ağır çeşitli evrelerde diyabetik retinopati görülmektedir.
Bu oran hastalığın süresi ile artmaktadır. Bu sebeple hastaların erken dönemde yakalanması çok önemlidir. Zira erken dönemde yakalanan hastaların tedavisi mümkündür. Bu sebeple hastaların hiçbir şikayeti olmasa bile yılda 1 kez göz muayenesi olmalarında fayda vardır.
Diyabetik Retinopatinin Evreleri Nelerdir?
Başlangıçta proliferatif olmayan hafif diyabetik retinopati şeklinde başlar. Bu en erken evresidir. Retinanın küçük kan damarlarının duvarlarında mikroanevrizma denilen baloncuklar oluşur. Bu noktalarda damar çeperi zayıflamış ve kan içindeki sıvı kısmın dışarı sızmasına olanak vermektedir. Bunun neticesinde retina içine küçük kanamalar veya yumuşak ve sert eksuda dediğimiz çeşitli kan elemanlarını içeren birikintiler oluşabilir. Bu aşamada keskin görmeyi sağlayan makula dediğimiz bölge tutulmadıkça görmede bozukluk yoktur.
Ancak şeker gözü tutmaya başlamış ve ilerlemektedir. Hastanın, görme duyusunun korunduğu bu erken safhada yakalanması ve göz hastalıkları ve tedavileri başlanması çok önemlidir. Hastalık ilerledikçe retinayı besleyen damarlarda küçükten büyüğe doğru tıkanıklıklar başlar ve retinada beslenmeyen bölgeler oluşur.
Beslenmesi bozulmuş bu alanlardan salgılanan bazı özel kimyasal maddeler bu bölgelerde yeni kan damarlarının oluşumuna neden olur. Kan damarları yapısal olarak bozuk olan anormal kan damarlarıdır. Beslenmeye yardımcı olacağına göz içi kanamalara neden olmakta ve görmede ani kayıplara yol açmaktadır. Bu durum proliferatif veya ilerlemiş diyabetik retinopati olarak adlandırılmaktadır.
Bu evrede oluşan kan damarları göz içini dolduran saydam jele doğru büyüyebilir ve zamanla retina yüzeyinde bir takım zarların oluşmasına neden olarak çekintilere, ağ tabakadaki görme hücrelerinin tahribatına neden olabilir. Yine göz tansiyonunun yükselmesine neden olabilir.
Tüm bunların neticesinde görmede azalma kaçınılmaz olacak ve körlük gelişecektir. Diyabetik retinopatinin diğer bir evresi ise makulopati olarak adlandırılmaktadır. Keskin görmeyi sağlayan makula dediğimiz bölgede hastalığın herhangi bir aşamasında beslenme bozukluğu veya damar duvarlarından sıvı sızması olabilir.
Sızan sıvı makulada şişkinliğe ve görmede bulanıklığa neden olur. Bu duruma makula ödemi denmektedir. Proliferatif diyabetik retinopatisi olan hastaların yaklaşık yarısında aynı zamanda makula ödemi de bulunmaktadır.
Diyabet Gözde Nasıl Kanama Yapmaktadır?
Göz hastalıkları belirtileri olarak diyabet ilk olarak; gözün retina tabakasındaki küçük kan damarlarını etkileyerek damar yüzeyinde baloncuklar oluşmasına yol açar. Baloncuk oluşan yüzeylerde kan damarlarının yapısı bozulmuş ve çeşitli kan elemanları dışarı sızmaktadır.
Retina içine sızan bu kan elemanları noktasal veya mum alevi şeklinde yüzeysel kanamalar oluşturur. İlerleyen zamanla bu damarlarda tıkanıklıklar gelişir ve beslenmesi bozulmuş alanlarda yeni kan damarları oluşur. Bu damarların duvarları sağlam değildir ve kolaylıkla kanayabilir. Bu duruma göz içi kanaması denmektedir.
Bu Kanamalar Geçici Midir?
Retina içindeki kanamalar 1-4 ay içinde kendiliğinden düzelebilir. Ancak yeni kanamaların olması muhtemeldir. Göz içine olan kanamalar da vücut tarafından emilebilir, fakat sağlıksız yeni kan damarları olduğu sürece yeni kanamaların olması da kaçınılmazdır.
Yeni damarların gerilemesi için lazer tedavisi olmalıdır. Eğer kanama nedeniyle retina tabakası hiç görünmüyor ve hasta bir süre dik yatıp beklemesine rağmen kanama açılmıyorsa vitrektomi adını verdiğimiz bir ameliyatla kanama temizlenmelidir.
Diyabetik Retinopati ve Makulopati Nasıl Teşhis Edilmektedir?
Göz hastalıkları tehlikesinde görme azaldıktan sonra başvuran hastalarda ise çoğunlukla geç kalınmış olmaktadır. Şeker hastalığına bağlı göz tutulumunda, ağrı veya başka bir rahatsız edici bulgu görülmemektedir. Bu yüzden şeker hastaları hiçbir şikayetleri olmasa bile mutlaka yılda bir kez göz muayenesi olmalıdır. Bu hastaların mutlaka göz bebekleri büyütülerek ayrıntılı bir fundus muayenesi yapılmalıdır.
Göz dibi muayenesi ile retina tabakası incelendikten sonra gerekirse göz anjiosu çekilerek kanlanması bozulmuş alanlar ve yeni damarlanmalar net bir şekilde gösterilebilir. Kol damarından verilen bir ilaç sayesinde göz damarları görünür hale gelmekte ve anormal kan damarları ve sızdırmaya neden olan baloncukların yeri tespit edilmektedir.
Bu işlem göz hastalıkları tanısını koymada ve tedavi edilecek bölgelerin tespitinde kullanılmakta olup, damarları açıcı veya tedavi edici özelliği yoktur.
Diğer bir tanı yöntemimiz retinal tomografi dediğimiz yöntemdir. Göz anjiyosu ile sızıntının yerini tespit ederken retinal tomografi özellikle makulopatilerde sızıntının miktarı ve retinanın kesiti hakkında değerli bilgiler vermektedir.
Tedavide Neler Yapılmaktadır?
Tedavide hastanın erken tanısı, göz hastalıkları vakalarını önlemede oldukça önemlidir. Diyabetik retinopatinin hafif evresinde makula ödemi olmadığı sürece tedaviye gerek yoktur. Takip yeterli kalmaktadır.
İskeminin olduğu veya anormal kan damarlarının gelişmeye başladığı ileri evre şeker hastalarında lazer tedavisi uygulanmaktadır. Retinopati bulgularının başladığı görmenin henüz korunduğu erken evrede lazer ile tedavi edilen hastaların %80’inde körlüğü engellemek mümkündür.
Lazer tedavisinde gözün üzerine yerleştirilen bir lens yardımı ile beslenmesi bozulmuş alanlar da yanıklar oluşturulur. Böylece bu alanlar yok edilerek anormal kan damarlarının oluşumu engellenir ve göz içi kanamalar önlenebilir. Bunun için çok sayıda lazer yapılması gerektiğinden bu işlem birden çok seanslara bölünerek yapılmaktadır. İşlem sırasında hasta bir nebze ağrı duyabilir. Laser tedavisinin amacı hastanın görme seviyesini tanı konduğu andaki görme seviyesinde tutmaktır.
Lazer tedavisi tamamlandıktan sonra bir süre görme azlığı, renk görmede ve karanlık görmede azalma olsa da daha ciddi görme kayıplarını önlediği için elzemdir. Unutmamak gerekir ki lazerin başarısı hastanın erken başvurusu ile doğru orantılıdır.
Göz hastalıkları ve tedavileri konusunda risk taşıyan esas nokta; diabetik makulopatinin gelişimidir. Bu bölge keskin görmeden sorumlu olduğu için lazer tedavisini sınırlı uygulamak gerekmektedir.
Makulayı çevreleyen retina dokusundaki sızıntı odaklarına fokal veya grid lazer denilen uygulamalarla biriken sıvı miktarını azaltmaktayız. Genellikle tek seansta son bulmaktadır.
Makula ödeminin tedavisinde uygulanan bir diğer yöntem ise göz içi ilaç enjeksiyonlarıdır. Kanlanması bozulmuş alanlardan açığa çıkan kimyasal uyarıların çıkmasını engellemek ve miktarını azaltmak suretiyle ödem ve yeni damar oluşumuna engel olunmaktadır. Bu tedavi ameliyathanede yapılmaktadır. İşlem çok kısa sürmekte ve ciddi bir komplikasyonla karşılaşılmaktadır. Ancak bu tedavi geçici olduğundan sıklıkla tekrarı gerekmektedir ve uygulanan ilaçlar ise oldukça pahalıdır.
Göz içi kanamaların olduğu veya retina yüzeyinde zarların oluştuğu durumlarda vitrektomi dediğimiz cerrahi tedaviler uygulanmaktadır. Bu evreye gelmiş hastalarda anatomik başarı sağlansa bile görsel başarı çok fazla olmamaktadır.
Şeker Hastalığında Görme Duyusunu Korumak İçin Neler Yapılmalıdır?
Şeker hastalığınız varsa hiçbir şikayetiniz olmasa bile en az yılda bir kez, göz hastalıkları karşıtı göz dibi muayenesi olmalısınız. Erken tanı ve zamanında müdahale görmenizin korunmasında en önemli faktördür.
Kan şekerinin iyi kontrolü retinopatinin ortaya çıkışını ve hastalığın ilerleyişini durduracaktır. Bu yüzden hasta dahiliye doktorları ile yakın işbirliği içinde olmalıdır.
Hipertansiyon ve kolesterol yüksekliği gibi diğer hastalıklar şekerin ilerlemesini hızlandırmaktadır. Bunların tedavisinde şekerin kontrolü için önem arz etmektedir.
Ergenlik dönemi, gebelik, insülin tedavisine yeni geçildiği dönemlerde şekere bağlı göz bulgularında ilerleme olabilir, hastalar daha yakından takip edilmelidirler.